Yazarın İnsani Varlığı ve Edebi Kimliği


Gürsel Korat

Yazarlar, yarattıkları kişileri sever, sevmelidir. Okurun nefretle karşıladığı kahramanları bile bir yazar sevgiyle yaratmış olabilir. Çünkü bir yazar o nefret edilesi kişiliği yazarken tüm insanlığı deneylemektedir; bunu sevgisiz başaramaz.


Yazar, kahramanını yargılayan kişi değildir çünkü; onu koşulları içinde oluşturan kişidir.


Bu bakımdan, bir yazar birbiriyle hiç bağdaşmayan felsefi duruşlarla bağdaşık görünür. Örneğin ben, kendime baktığımda Platon'u çok sevmekte, Pisagor'u dahiyane bir kişi olarak bulmakta, Kant'ı akıl kategorilerini ayırdığı için çok önemsemekte, Yuhanna'yı coşkusundan ve yaratıcılığından ötürü "kendimin" saymakta, Celâleddin Rumî'yi yükseklerden inebilme gücünden ötürü sevgiyle benimsemekte olduğumu görüyorum. Benim için Haydarî dervişin cezbesi, kendi mutluluk sarhoşluğumla eştir. Ama bu sarhoşluğu ve cezbeyi ne bir şamanınkinden ne de kilise korosunda ilahi söyleyen bir diyakosunkinden üstün bulurum. Ben kendi aklım ve eylemimde bütün bunlardan ayrıyımdır; varoluşumu açıklarken Sartre, tarihe ve topluma bakarken Marx, zamana bakarken Herakleitos gibi düşünürüm.


Yazar kendi varoluşunu tanımlarken akli bir bütünlük kurar. Ancak bu varoluş, o bütünlükle çelişen mantık bağlarına da ihtiyaç duyar. Bunu yazarın insan varlığıyla edebi varlığını ayırmak için yazıyorum: Günlük yaşamımda felsefi materyalist ve bilimsel çerçevede ilerleyen ben, duygusal dünyamda zaman zaman beliren metafiziği yadırgamam. Hatta içinde yaşadığım kültürel iklimin simgeleri dinsel bile olsalar iyi icra edildikleri takdirde çok ilgimi çeker. Benim için bir camide mevlit ve gazel dinlemekle kilisede ilahi dinlemek arasında hiçbir fark yoktur. İyi icra edilen bir ezan sesiyle yerime mıhlandığım çok olmuştur. Belki de bütün bunları edebi varoluş biçimimle algıladığım için böyledir, bilemem. Ama şunun çok açık farkındayım: Bunları gizli bir din arzusuyla yaşadığım için değil, insanlığa ait olan ama bana ait olmayan bu durumları, bir zaman içselleştirdiğim için yadırgayamam.


Çünkü yazar, karşı çıktğı halleri edebi varoluşu yoluyla besleyen kişidir. Karşı çıktığı şeyleri kişisel varlığıyla karıştırmadığı ölçüde de yazardır.

0 yorum: