Gürsel Korat’ın yeni romanı ‘Rüya Körü’ insanı yepyeni bir teraziyle tartıyor!



Edebiyat, tarihi yeniden yaşatır.

Hem kendisi için, hem herkes için, hem de bizzat tarih için.

Edebiyat, tarihin zamanı yerine, kendi zamanını koyar; dünü, bugünü, yarını olmayan bir zamandır bu. Aynı anda yarının dün olduğu, dünün yarın olacağı, bugünün ise hem dünde, hem de yarında var olacağı bir edebî zamandır bu.

İnsan, kavramakta zorlanır önce.

Sonra da kendine, yaşadıklarına başka bir gözle bakıp, hayatını (hayatları) yeniden kurarak kendince manalandırır; yeni keşifler yapmış olur.

Sorgulaması farklılaşır.

Duygusu zenginleşir.

Hatta zaman bilinci açılır!

Yazar Gürsel Korat’ın kalemi, zamanın her tarihini, tarihin her zamanını kayda geçiren büyük bir rüya görmüşRüya Körü adlı son romanında.

Zamanın içinde olmayan, ancak insana ait bir bölünmeyle üçe ayrılmış olan zaman (geçmiş, şimdi, gelecek), romanda; rüya denen muammada daha çok gelecek ve geçmiş ağırlıklı olarak ete kemiğe bürünmüş. Şimdiki zaman ise, yaşadığımız hayatın ne derecede yaşanıp yaşanmadığıyla ilgili bir sorun: “Sevilmeyen kişinin şimdisi yoktur.”

Rüya Körü, gerçek sevgiye susamış insanın (insanlığın), gerçeklerle hayaller arasındaki sıkışmışlığını ve insan varlığının kusurlu sayılabilecek yapısal handikaplarını sorguluyor:

Sevmek bize kalmıştır ama sevilmek talihtir. O talih bende yoktu.

– Kim biliyor ki sevildiğini? Gerçekten bilebilir mi bunu insan?”

Bu diyalog romanın aksını oluşturan bir ana işaretleyen bence. İktidar, güç, entrika, sömürü, ihanet, cinayet referanslarına sahip bir dünya düzeninin insanlık halinin sonuç diyalogu aynı zamanda.

Yazar, bu gerçekliği, rüyalar kurgulayarak edebî bir anlatım içine yerleştirmiş. Ve aynı zamanda rüya olgusunun muammasını çözecek bazı düşünsel ve duygusal yollara da sapmış; önce rüya vardı demeye getiriyor belki de!

Herakleitos’un “Uyandığında herkesin ortak dünyasına döneceksin. Ama uyuduğunda kendi dünyanda olduğunu bil” sözü, Gürsel Korat’ın bu romanını yola çıkaran güçlü bir motivasyon olabilir bence.

Rüya Körü, 1143 ile 1177 yılları arasında Doğu Roma (Bizans) merkezli bir tarihî roman. Anadolu ve imparatorluğun merkezi Poli (Konstantinoupolis) ağırlıklı bir trajik-tarih örgüsüne sahip. Ancak, Gürsel Korat, alışılmışın dışında bir tarih sunuyor bize. Rüya marifetiyle tarihî determinizmin önceden bilinebileceği, hatta geçmişi de kapsayan, geçmişte yaşananların yanı sıra, daha o dönemde görülen bazı rüyaların günümüzden de görüntüler taşıyabildiğini gösteriyor bize romanında: “İkonyum’da gördüğüm ilk rüya: Üzerinde rakamlar bulunan siyah kutuyu eline alan bir çocuk, bu kutudaki rakamlardan birine basıyor ve karşısındaki siyah mermerin içinden ışık çıkıyor. Bu mermerin üstünde küçücük insanların, kocaman yüzlerin hayaleti beliriyor, hepsi de anlaşılmaz dilde konuşuyor.” 1165 yılında görülen bu rüyada televizyon tasvir ediliyor.

Rüya Körü’nün başkahramanı Stefanos gelecekle ilgili rüyalar gören çok hassas ruhlu, mahcup, aşk peşinde koşan ama hiçbir zaman mutlu olamayan çok kırılgan bir insan. Babası ise, hem kendi annesini, hem de karısını öldürmüş bir katil ve aynı zamanda Bizans ordusunun başkomutanı. Stefanos’la rüya kardeşliğini paylaşan Andronikos da, rüyalarında geçmişi gören ve detaylandıran bir asil. Cinayet ve entrika marifetiyle, o da imparator olacaktır bir gün. Bu iki tanıdık kişi, birbirlerine yaklaştıkça yoğunlaşan, detayları zenginleşen, manaları güçlenen rüyalar görürler.

Romanın örgüsünde, Bizans’ın yanı sıra Selçuklu da yer alıyor. Bu iki gücün ve rakibin iktidarlarının ortak akrabalık ve hısımlıkları da dikkat çekici.

Gürsel Korat, yapısı, dokusu, rasyoneli, kurgusu çok sağlam bir roman yazmış. Duygusu ve duyarlılığı çok başarılı bir biçimde işlenmiş olan Rüya Körü, edebî değeri öz-biçim-içerik ilişkisi ve dengesi açısından yüksek bir metin bence. Ayrıca kültürlerin ve uygarlıkların hayat açısından son derece doğru konumlandığı bir anlatıma sahip.

Yazar, zaman kavramını mükemmel bir biçimde işliyor; gerçekliğe ve hayale çok hâkim görünüyor. Rüyayı, edebiyatla çok uyumlu bir biçimde birleştiriyor. Rüya yeni manalar kazanıyor bu yüzden.

Gürsel Korat, Rüya Körü’nde, insanı kendine has yepyeni bir teraziyle tartmış.

Rüya Körü’nün önemli bir roman olduğunu düşünüyorum.

Taraf Gazetesi, 14 Kasım 2010

0 yorum: